GENÇ PSİKOLOGLARDAN BÜYÜK BAŞARI
Bu yıl Mersin Üniversitesi'nde gerçekleşen XVI. Ulusal Psikoloji Kongresi kapsamında düzenlenen ödül töreninde ödüllerini alan grup, aynı ödülün iki yıl önce, yine İzmir Ekonomili arkadaşları tarafından alındığını hatırlattı.
Çalışma hakkında sorularımızı yanıtlayan grup üyelerinden Pırıl Hepsomalı, 20-30 yıl önce ileri düzey epilepsi hastalarında nöbetlerin şiddetini azaltmak için beyin yarıkürelerinin birbirinden ameliyatla ayrılmasının sıkça karşılaşılan bir uygulma olduğunu belirtti. Bu “ayrık beyin” hastalarındaki bir takım psikolojik süreçlerin nasıl değiştiğini belirlemek üzere yaptıkları deneysel çalışmalarla 1981 yılında Nobel Ödülü’ne layık görülen Sperry ve Gazzaniga adlı iki bilim insanı, ilk defa, hem mimarisi ve hem de gördüğü işlevleri bakımından iki beyin küresinin birbirinden farklı ya da asimetrik olduğunu keşfetmiş oldu. Bu keşifle birlikte, beyin hemisferleri arasındaki çeşitli özelleşmelerin varlığının çalışılmasına hız verildiğine dikkat çeken Burcu Verim’e göre, “her ne kadar iki yarıküre farklı işlevleri yerine getirmek üzere özelleşmiş olsa da iki yarıküreyi birbirine bağlayan bir sinirsel köprünün varlığı sayesinde, iki beyin birbirinden haberdar oluyor, böylesi bir beyin mimarisi de bilginin daha etkili işlenmesine izin veriyor”. Gizem Arabacı’ya göre ise, “sözkonusu sinirsel köprü bir yandan iki beynin birbirinden haberdar olmasını sağlarken, diğer yandan iki beyin yarıküresinin özelleştikleri işlevlerin çalışılmasını güçleştiriyor. Çünkü, herhangi bir yarıküreye sunulan bir uyarıma verilen tepki, sadece o yarıkürenin tepkisi olarak kaydedilemiyor, çünkü daha tepki üretilemeden sözkonusu uyarımdan diğer hemisfer de nöral köprü aracılığıyla haberdar oluyor”
Bu yöntemsel sorunu çözmek üzere, bilimsel danışmanlığını Dr. Seda Dural ile ders sorumlusu Doç. Dr. Hakan Çetinkaya’nın yaptığı çalışmada, sinirsel bilginin bir beyin yarıküresinden diğerine geçişine izin vermeyecek kadar kısa süreli uyarımlar kullanıldı. Bölünmüş görsel yarı alan tekniği adı verilen bu teknik ile saniyenin beşte birinden daha kısa sürelerle deneklere sunulan görsel bilginin, o hemisferde kalması ve dolayısıyla alınan tepkinin de ilgilenilen beyin küresine ilişkin olması garantilenmiş oldu. Çalışmada, ekranın merkezindeki bir noktaya odaklanmış deneklerden, kendilerine ekranın sağ ya da solundan, kısa süreli olarak sunulan renk isimleri ile ardından gelen renk uyarıcılarını eşleştirmeleri istendi ve tepki süreleri ölçüldü. Bu esnada katılımcıların ekrana odaklandıklarından emin olmak amacıyla deneklerin göz çevrelerine alıcılar yerleştiren çalışma ekibi, böylece kısa süreli uyarıcı sunumlarının kaçırılmasından kaynaklanabilecek karıştırıcı etkileri kontrol etmiş oldu.
Renk-isim eşleme görevinde genel olarak bir sol beyin başatlığının saptandığını rapor eden genç araştırmacılar, araştırmada kullandıkları metodolojinin sonraki çalışmalara yol açması bakımından oldukça önemli olduğuna dikkat çektiler. Araştırma ekibi, elde ettikleri verinin sol beynin tepkide bulunmada daha hızlı olduğunu, sağ beynin ise, daha fazla hatalı tepki verdiğini bildirirken, beyindeki bu özelleşmenin dilin sol hemisferdeki başat rolünden kaynaklanabileceğinin altını çizdi. Bundan sonraki çalışmaları ile beynin farklı alanlarının işlevlerini incelemeye devam etmek istediklerini belirten ekip, kendilerini gerçekleştirmelerine olanak sağlayan öğretim üyesi ve mentorları ile İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin bir bilim yuvası olması için çaba gösteren ve kendilerini destekleyen yöneticilerine müteşekkür olduklarını dile getirdi.
Grup mentoru Dr. Seda Dural da öğrencilerin daha lisans aşamasından başlayarak laboratuvarda çalışma ve nitelikli araştırma yapma olanağının ne kadar değerli olduğunun farkında olduklarını, bu tür araştırmaların Türkiye’deki diğer üniversitelerin Psikoloji Bölümlerinde de yaygınlaştırılması gerektiğini ve teorik eğitimden pratiğe geçilmesinin önemini ve gerekliliğini vurguladı.
Ders sorumlusu Doç. Dr. Hakan Çetinkaya, Psikolojide Araştırma Teknikleri ve ardından gelen Psikolojide Laboratuvar Teknikleri ve Enstrümentasyon derslerinde geliştirdiği ve uyguladığı eğitim modelinin eğitim-araştırma birlikteliği için iyi bir örnek oluşturduğunu, modelin yakın zamanda “EUROPLAT, the European Network for Psychology Learning and Teaching” organizasyonu tarafından incelenip, taktirle karşılandığını, böylece İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin özgür ve destekleyici akademik ortamında yeşeren filizlerin daha şimdiden meyve vermeye başladığına dikkatleri çekti.