TÜRKİYE’NİN AB’YE TAM ÜYELİĞİ İÇİN EN İYİMSER TAHMİN 2014
İzmir Ekonomi Üniversitesi Konferans Salonu’ndaki ‘’Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri’’ konulu konferansa İEÜ Mütevelli Heyet Başkanı Ekrem Demirtaş, İEÜ Rektörü Prof. Dr. Attila Sezgin, İTO Yönetim Kurulu ve Meclis Üyeleri, İEÜ Rektör Yardımcıları, akademik personel, işadamları ve öğrenciler katıldı. Konferansın açılışını yapan İEÜ Öğretim Görevlisi Itır Bağdadi, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri ile ilgili kısa bir bilgi verdi. Türkiye’nin AB üyelik serüveninin 1959 yılındaki başvurusu ile başladığını hatırlatan İEÜ Rektörü Prof. Dr. Attila Sezgin, ‘’Türkiye 1987 yılında tam üyelik için başvurdu. Ancak elle tutulur bir gelişme sağlanamadı. Buna Türkiye modernleşmek adına çok önemli adımlar attı. İlk başvurudan bugüne geçen 50 yıldan sonra bugüne baktığımızda Avrupa Birliği üçü eski Sovyet, yedisi eski komünist olan 27 ülkeden oluşmaktadır. Daha önce Avrupa’ya tehdit oluşturan ülkeler bugün AB’nin tam üyesi olmuşlardır. Türkiye ise 2004 yılında kazandığı tam üyelik adaylığı ile müzakerelere başlamıştır. Fakat ‘açık uçlu’ müzakereler Türkiye’yi endişelendirmiş. Açılan başlıklardan 8’i Türkiye’nin Kıbrıs Rum kesiminin gümrük birliğine üyeliğini reddetmesi üzerine dondurulmuştur. Bu konuda Türkiye fedakarlık yapmaya istekli olmasına rağmen, AB’nin konuyu çözme niyeti olmaması sonucu ihanete uğradığını hissetmiştir. Umarım Türkiye-AB ilişkileri bırakılan yerden devam eder ve Türkiye hak ettiği konuma kavuşur’’ dedi.
Türkiye’nin AB için hem ekonomik hem de politik açıdan çok önemli bir ülke olduğunu vurgulayan İEÜ Mütevelli Heyet Başkanı Ekrem Demirtaş, ‘’Türkiye, dış ticaretinin yüzde 60’ını AB ülkeleri ile gerçekleştiriyor. 2008 yılında AB-Türkiye arasındaki ticaret hacmi 140 milyar dolara yaklaşmıştır. Türkiye AB’nin en büyük 7’nci ticari ortağıdır. Bugünlerde diğer ülkeler gibi AB ülkeleri de gittikçe derinleşen mali ve ekonomik krizden yoğun şekilde etkilenmekte. Brüksel’de gerçekleşen G-20 Zirvesi’nde de ağırlıklı olarak bu konular ele alındı. Türkiye’nin dış politikasında en önemli önceliklerden biri AB’ye tam üyelik süreci. Yeni müzakere fasıllarının açılması bekleniyor. 2008 yılında AB fonlarından yaklaşık 540 milyon Euro Türkiye’ye tahsis edildi. 2009’da bu miktar daha da artacak. Bu yardımların iyi değerlendirilmesi Türkiye’nin refahını arttırmakla birlikte bizi AB’ye biraz daha yaklaştıracak. Acil konulardan biri vize sorunu. Maalesef halen iş dünyası bu konuda zorlanıyor. Malezya vatandaşlarına bile 3 aylık vizeler verilirken, bu konuda Türk Vatandaşlarına, iş adamlarına zorluklar çıkarılıyor. Sağ olsunlar, buradaki konsoloslarımız bizlere bu konuda yardımcı oluyor. Ancak bu konunun çözülmesi gerekli. Değerli konuğumuza sohbetimiz sırasında tam üyeliğin tarihini sordum. 2014-15 tarihini verdi. Bizimde tahminlerimiz bu yönde fakat yapılması gerekenleri de yapmamız gerekiyor’’ diye konuştu.
Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinin mutlu sonla biteceğine inandığını belirten ve 2014 yılını işaret eden Eski Avrupa Komisyonu Başkanı Dr. Jacques Santer, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Türkiye 2004 yılında tam üyelik adaylığından sonra çok yol aldı. Gümrük Birliğiyle birçok kazanım elde etti. Özellikle ekonomik alanda AB’nin en önemli ticaret ortaklarından birisi oldu. Mesela 2007 yılında Türkiye’ye AB ülkelerinden 9 milyar Euro doğrudan yatırım geldi. Türk şirketleri yeni ortaklıklar, işbirlikleri yaptı, partnerler buldu. Hatta bazı Türk şirketleri Avrupa şirketlerini satın aldı. AB en son katılımlarla 27 ülke, 500 milyon nüfuslu muazzam bir yapı oldu. Tüm siyasi ve ekonomik krizlere rağmen AB çok güçlü bir yapı. AB ile Türkiye arasındaki ilişkide çok sağlam. 2005 Ekim’de başlayan tam üyelik müzakereleri devam ediyor. Bu süreçte tartışmaların olması normaldir. Ancak insan hakları, vakıflar ve azınlıklarla ilgili daha yapılacaklar var. Örneğin Yunan Ortodoks Okulu’nun açılması gerekiyor. Ortodoksların ruhani liderinin Ekümenik ünvanı tanınmalı. Aynı şekilde Kürtlere ana dillerinde eğitim hakkı tanınmalı. Kürt sorunu için barışçıl yollar bulunmalı. DTP’de bu konuda çaba sarf etmeli. Ancak PKK’yı kesinlikle reddetmeli, ondan uzak durmalı. Türkiye bu sürede bunları çözmeli. Tabii AB tarafında da sorunlar var. Orada da yeni üyelere karşı tepkiler var. Daha birçoğu Doğu Avrupa ülkelerini bile hazmedemedi. Fransa ve Hollanda, AB Anayasası’nı bile kabul etmedi. Her ülkenin politikacıları kendi ülkelerinin dengelerini gözetiyor. Kendi kamuoyuna hesap veriyor. Onların içinde de AB’ye karşı olanlar var. Birçoğu bu devasa büyüklükten ve kontrol edememekten kokuyor. Bunlarda tıkanmalara, yavaşlamalara yol açıyor. Sonuçta AB’de yeterince ilerlemiş değil bazı konularda. Bunlardan hariç liderlik sorunu da halledilmeli. Altı aylık periyotla başkanlığın değişmesi çok yararlı olmadı. Bazı başkanlık dönemlerinde çok yol alındı. Bazılarında ise yavaşlama oldu. Örneğin şu anda Çek Cumhuriyeti başarısız bir dönem geçiriyor. 7 Haziran’da yapılacak komisyon seçimleri önemli. Yeni şekillenecek yapı gidişatı da belirleyecektir. Ama nihayetinde Türkiye- AB’ye tam üye olacaktır. Türkiye’nin yanı sıra AB’nin enerji ve güvenlik açısından Türkiye’ye ihtiyacı var’’
Konferansın sonunda İEÜ Mütevelli Heyet Başkanı Ekrem Demirtaş ve İEÜ Rektörü Prof. Dr. Attila Sezgin, Dr. Jacques Santer’e, günün anısına bir plaket sundu.