TÜRKİYE, RUSYA İLİŞKİLERİ’NİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI
İEÜ Konferans Salonu’ndaki seminerin açılış konuşmasını yapan İEÜ Rektörü Prof. Dr. Attila Sezgin, son dönemde hız kazanan Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin önümüzdeki yıllarda daha da artacağı ve bu bölgede iki etkili güç olan Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliklerinin fazlalaşması gerektiğini vurguladı.
Rusya’da Türk bir iş kadını olarak ilk fabrikayı açtığını ve o günden bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi için çaba gösterdiğini belirten Moderatör Gönül Soyer. ‘’O zamanlar arkadaşlarım benim güvenliğimden endişe etmiyorlardı. Çünkü ‘orada KGB burada MİT’in izlemesindesin’ diye takılıyorlardı. O günden bugüne çok şey değişti hem iki ülkede hem de bölgede çok farklı gelişmeler yaşandı. Bir şey hiç değişmedi o da bu coğrafya da iki ülkeden bağımsız bir oluşumun başarılı olamayacağı. Son dönemde özellikle Ak Parti döneminde iki ülke arasında daha bir yakınlık var. Ancak bu ekonomi kısmına o kadar yansımıyor. Mesela ben İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı olsaydım, metro için Ruslarla anlaşır, bir lira ödemez ve şimdiye kadar çoktan halkın hizmetine sunardım’’ dedi.
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı ve Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit Özdağ ise konuşmasında son dönemde Türkiye’de yaşanan olayların bir bölümünde Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasının etkileri bulunduğunu savundu. Türkiye’de etkin erklerin Avrasya konusunda çeşitli açıklamalar yaptıklarını hatta AB’den uzaklaşmada ve ABD’den soğumada bunun yansımalarının görüldüğünü ifade eden Özdağ, ‘’TSK’nın bir çok etkin komutanı o dönemlerde yaptıkları konuşmalarda küreselleşmenin faydalarının yanında tehditlerini de içeren ifadeler kullandı. ABD’nin Afganistan ve Kuzey Irak’taki varlığı irdelendi. Son Rusya-Gürcistan krizinde ABD Donanması’nın Karadeniz’e girişi engellendi. TSK’nın son dönemde böyle bir çizgisi var. Türk-Rus ilişkilerinin zirveye çıktığı dönem ise Ak Parti dönemidir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2 Şubat’taki Rusya ziyareti önemlidir. Burada en önemli soru AK Parti’nin içinde de Avrasya-Rusya yanlısı bir grubun olup olmadığıdır’’ diye konuştu.
Ruslar ile Türklerin bin yıllık bir geçmişleri bulunduğunu dile getiren DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) - Türk Avrasya İş Konseyleri Başkanı ve Bosphorus Gaz Yönetim Kurulu üyesi Tuğrul Erkin şöyle konuştu: ‘’Türkler Doğu’dan Batı’ya, Ruslar ise Batı’dan Doğu’ya doğru giderek iki büyük imparatorluk kurdular. Kurtuluş savaşında ve sonrasında Rusya ve Türkiye’nin ilişkileri iyiydi. Hatta ilk sanayi yatırımlarını Ruslar yaptı. Ancak ilişkiler dönemin lideri Stalin’in Anadolu üzerinde hak iddia etmesiyle bozuldu ve Türkiye NATO’ya üye olup Batı’ya yanaştı. 1967 yılından sonra ilişkiler yavaş da olsa yeniden gelişmeye başladı. Bu ilişkinin en önemli dönemi ise 1981’de imzalanan ve 1986’da çalışmaya başlayan doğalgaz anlaşması. Bu ilişkilerde yeni bir dönemi de başlattı. Bunun sayesinde Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret çeşitlendi. Türkiye o güne kadar satamadığı birçok ürünü satmaya, Rusya pazarında bir aktör olmaya başladı. 2 milyar dolar olan ticaret hacmi 35 milyar dolarlara yaklaştı.’’
Avrasya ile yakınlaşma planının temellerinin Özal ve Demirel zamanında atıldığını, üçlü koalisyon hükümetinde de sürdüğünü hatırlatan Çankırı Milletvekili, Dışişleri Komisyonu Sözcüsü ve AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Suat Kınıklıoğlu ise şunları söyledi, ‘’ Dönemin Dışişleri Bakanı Rahmetli İsmail Cem’in, Yunanistan ile başlattığı sorunların çözümüne yönelik atılım, Türkiye’nin komşuları ve yakın bölgedeki ülkelerle olan ilişkilerinde de yeni bir açılım getirdi. Yine Sayın Cem 2001 yılında Avrasya Eylem Planı’nı gündeme koydu. Avrasya ile yakınlaşma süreci başladı. AK Parti 2002’de iktidara geldiğinde bu konsepti devam ettirdi. Bu NATO’nun doğu kanadı, ABD’nin uydusu olan ülke konumundan merkez ülke olma sürecinin başlangıcıdır. Bölge ile yeniden işbirliği kurma çalışmasında Karadeniz ve Rusya önemli bir yer tutuyor. 2004 yılında Putin ve Erdoğan arasındaki görüşmeler de bu süreci hızlandırdı. Rusya-Gürcistan savaşı ve sonrasında Türkiye’nin çabaları, Ermenistan ziyareti ilişkileri sağlamlaştırdı. Siyasi anlaşmazlıklar halen var. Ticaret dengesizliği var. Rusya ile olan ilişkilerde Rusya ve Türkiye iki eşit ülke statüsünde kabul görüldüğünde sorunlar daha çabuk çözülür.’’
Aynı zamanda Rusya Başbakanı Vlademir Putin’in Dış İlişkiler Danışmanlığını yapan Duma Milletvekili ve Rusya Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Sergei Markov, Türkiye’nin Rusya ile yeni bir birlik içinde yer alması gerektiğini ve en az 30 yıl daha AB’ye tam üye olamayacağını öne sürdü. İlginç tespitler yapan ve ABD kaynaklı küresel krizin yeni oluşumlar ve ekonomik işbirliklerin ortaya çıkaracağını savunan Markov, ‘’Yaşanan ekonomik kriz yeni bir ekonomik yapının, ABD ve tek merkezli olmayan bir yapının zamanı geldiğini gösteriyor. Yeni modelde devletin yeri önemli, Dolar’dan başka ortak paralar gerekiyor. Şu anda küresel bir siyasi kriz ya da nükleer bir tehdit yok ancak kargaşa var. Dünyada düzeni sağlamaya yönelik çalışması gereken eski güvenlik kurulları dev ama güçsüz organizasyonlar oldular. Sorunları çözme konusunda yetersiz kalıyorlar. ABD’nin tek merkezli düşü olmadı. Biz yeni bir işbirliği lazım diyoruz. Sayın Putin’in Almanya’da yaptığı konuşmayı Amerikan halkı bile destekledi fakat Bush ve yönetimi karşı çıktı. Fakat en iyi cevabı yine Amerikan halkı verdi ve aynı şeyleri savunan Obama’yı başkan seçti. Ekonomi’ye gelince burada da yeni bir ortak saha lazım. Buraya AB’nin doğusunda olan, en az 30 yıl daha AB’ye giremeyecek ülkeler girecek. Yeni birlik AB’ye karşı değil aksine ona yanaşacak, bir birlik olacak. Bu kriterlere şu anda Rusya, Kazakistan, Belarus ve Türkiye uyuyor. Türkiye hariç 3 ülke bir anlaşma imzaladı. Bu üç ülke Avrases’e üye. Türkiye de üye olmalı. Eğer Türkiye üye olsun., ertesi gün Obama Ankara’ya gelir, keza Türkiye’ye ayak direten Brüksel de Ankara’ya üşüşür. Sorkozy ve Merkel’in saçları diken diken olur. Türkiye şu ana kadar NATO’nun doğu kanadı olarak algılanıyordu. Bu anlaşma ile bir merkez ülke bölge için karar veren bir ülke konumuna geçer. Davos’ta Erdoğan’ın yaptığı çıkış, konuşması bunun ilk sinyalleridir. Biz Türkiye’yi bu birliğe bekliyoruz. İşadamları, siyasetçiler ve akademisyenler toplanıp karşılıklı görüşmeler yapıp, bu birliğin yararlarını iki ülkenin yöneticilerine sunmalı. Ben Putin, Erdoğan ve Gül’ün buna uyacağını düşünüyorum.’’